İnsanlar eski çağlardan beri bir arada yaşamaktadır. Zamanın koşulları dikkate alındığında bir arada yaşamanın zorunluktan kaynaklandığı söylenebilir. İnsanlar öncelikle hayatta kalabilme ve hayatlarını devam ettirebilme amacıyla bir arada yaşamışlardır. İnsanın insana duyduğu ihtiyaç, düşmanlardan korunarak hayatta kalma ve günlük gereksinimlerini gidererek hayatını devam ettirme isteğinden kaynaklanmıştır. Bütün ihtiyaçlarını tek başına karşılamaya gücü yetmeyen insan, diğer insanların yardımı ile hem hayatta kalmaya hem de hayatını devam ettirmeye çalışmıştır.
Eski çağlarda korunaksız bir şekilde doğa ile karşı karşıya kalan insanın hayatta kalma ihtiyacı ağır basarken günümüzde doğaya karşı daha güvende olan insanın farklı ihtiyaçlarla hayatını devam ettirme ihtiyacı ağır basmaktadır. Bu ihtiyaçların giderilmesi için de başka insanların yardımına gerek duyulmaktadır. İlk zamanlar barınma ve korunma gibi sebeplerle ihtiyaç duydukça bir araya gelen insanlar, toplumsal yaşamın da etkisiyle ihtiyaçları süreklilik kazanarak daha çok bir araya gelmişlerdir.
İnsanlar ihtiyaçlarını karşılamak için bir araya gelmeye, amaçlarını gerçekleştirebilmek için de birlikte hareket etmeye gerek duymuşlardır. Fişek’in (2015) de belirttiği gibi vahşi hayvanlara karşı korunmak amacıyla hendek kazmak veya hayatın devamı amacıyla yiyecek üretmek gibi nedenlerle insanların bir araya gelmesi toplu bir çabayı gerektirmiştir. Fişek, toplu çabanın olduğu yerde ise “yönlendirme” ihtiyacının ortaya çıktığını vurgulamıştır. MÖ 3000 yıllarında binlerce insanın çalışmasıyla Mısır piramitlerinin inşa edilmesinden MS 1400 yıllarında Venedik cephaneliğindeki savaş gemilerinin bir arabanın montaj hattında ilerlediği gibi kanalda ilerleyerek üretilmesine kadar ortaya çıkan örneklerde organize edilmiş toplu bir çaba kendini göstermektedir (Robbins vd., 2013).
İnsanlar aynı amaçla bir araya gelmekte ve bu amacın gerçekleşmesi yönünde toplu bir çaba sergilemektedir. Aydın (2014), ortak amaçları olan insanların bunu gerçekleştirme isteğiyle örgütü oluşturduğunu ifade etmektedir. Örgüt, belli bir amaç çerçevesinde bir araya gelen insanların meydana getirdiği sistemli yapıdır (Robbins vd., 2013). Robbins ve Judge (2013) bilinçli bir şekilde koordine edilen iki veya daha fazla insandan oluşan örgütün, hedeflerine ulaşmak için sistemli bir şekilde işlediğini belirtmektedir. Görüldüğü üzere ortak amaçlarla örgüt bünyesinde bir araya gelen insanların bu amaçları gerçekleştirmek için yönlendirilmesine gerek duyulmaktadır.
Örgüt çatısı altında bir araya gelen insanlar, ortak amacı etkili bir şekilde gerçekleştirme yollarını aramışlardır. Bunun ise ancak insanların aynı amaca yönlendirilmesiyle mümkün olacağı anlaşılmıştır. Bursalıoğlu’na (2010) göre insanların ortak amacı gerçekleştirmek için bu amaca yönlendirilmesi zorunluluğu, yönetim kavramını ortaya çıkarmıştır. Bir araya gelen insanların belli bir amacı gerçekleştirme eyleminde yönetim söz konusu olmaktadır. Eskiden insanlar ihtiyaç duydukça bir araya gelirken örgütler bu geçici birliktelikleri sürekli hâle getirmiştir. Örgütler, ihtiyaçları sürekli olan insanları düzenli olarak bir araya getirmektedir. Robbins vd. (2013), tarih boyunca farklı ihtiyaçlarla kurulan örgütlerin çoğalmasıyla oluşan sürekli birlikteliğin yönetimi de sürekli bir kavram hâline getirdiğini belirtmektedir. Bu nedenle insanların ister sürekli olsun isterse sadece ihtiyaç duyduklarında bir araya gelerek olsun, ihtiyaçlarını gidermek için bir araya gelmelerinde yönetimin varlığı söz konusudur.
Yönetimin varlığı her ne kadar örgütlerin ortaya çıkması ile dikkat çekse de Bursalıoğlu’na (2010) göre yönetim, yeni ortaya çıkmış bir bilim alanı değildir. İnsanlık tarihi boyunca yöneten ve yönetilen daima var olduğu için yönetimi en eski bilim olarak kabul etmektedir. Robbins ve Judge’a (2013) göre adına “yönetim” denmese de binlerce yıldır yönetim işi yapılmaktadır. Eski çağlarda erkeğin avlandığı, kadının ise yiyecek ve giyecek üretimi ile ilgilendiği cinsiyete dayalı basit bir iş bölümünün varlığı bilinmektedir (Fişek, 2015). Önceleri hayati ihtiyaçlarını karşılamak için bir araya gelen insanlar, ihtiyaçları çoğaldıkça daha çok bir araya gelmeye başlamışlardır. Sanayi devrimi ile birlikte insanlar toplu hâlde daha fazla iş yapmaya başlamış ve onlardan daha çok verim alınmaya çalışılmıştır (Tortop vd., 2012). Böylece yönetim kavramının üzerinde daha dikkatli durulmaya başlanmıştır.
Aydın’a (2014) göre iki veya daha fazla insanın, iş birliğinde bulunma gereksinimi ve ortak bir amacın gerçekleştirilmesine yönelik çaba gösterme isteği yönetimi gerekli kılmaktadır. Farklı ihtiyaçları olan insanların aynı hedefe yönlendirilmesinin zorluğu ve insanların daha verimli çalıştırılması isteği de yönetimi önemli hâle getirmektedir (Tortop vd., 2012).
Birçok araştırmacı yönetimin bir süreç olduğunu dile getirmiştir (Armstrong, 2016; Aydın, 2014; Bursalıoğlu, 2010; Fişek, 2015; Robbins vd., 2013; Robbins ve Judge, 2013; Saruhan ve Yıldız, 2013; Tortop vd., 2012). Aydın’a göre yönetim, tek başına yapamayacağı işleri gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş insanların iş birliği ile bunların üstesinden geldiği süreçtir. Saruhan ve Yıldız’a göre yönetim örgütün sahip olduğu insan ve madde kaynaklarının amaçları gerçekleştirecek yönde sistematik bir biçimde kullanılması sürecidir. Fişek (2015) de yönetimi, ortak amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin oluşturduğu bir yapı ve amaçların en akılcı yollarla yerine getirildiği eylemleri içeren karmaşık bir süreç olarak tanımlamaktadır.
Yönetim ile bazı işlerin başka insanlarla beraber ve onlar aracılığıyla verimli ve etkin bir biçimde gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır (Robbins ve Judge, 2013). Burada vurgulanan verimlilikle en az kaynak kullanılarak en fazla faydayı elde etmek kast edilmektedir. Sınırlı kaynaklar etkili bir şekilde kullanılarak işler en az maliyetle yapılmaya çalışılmaktadır. Etkinlik ise yapılması istenilen şeyin gerçekleştirilmesidir. Örgütlerin belli amaçları olduğu ve yönetimin varlık sebebinin bu amaçları yerine getirmek olduğu göz önünde bulundurulduğunda etkinlik kavramının önemi ortaya çıkmaktadır. Fakat işin bir şekilde yapılmış olması değil, verimli bir şekilde yapılması önemsenmektedir. Robbins vd. (2013), etkinlik kavramı için “doğru işi yapmak”, verimlilik için de “işi doğru yapmak” ifadelerini kullanmaktadır. Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere yönetimin görevi birçok iş yaptırmak değil, sadece amaçlanan işi yaptırmak ve bunu yaptırırken de kaynakları en etkili şekilde kullanmaktır.
Yönetimin ne şekilde isimlendirildiğine bakılmaksızın ilk insandan beri var olduğu anlaşılmaktadır. Ancak yönetim, bilimsel olarak ilk defa 1900’lü yıllarda incelenmiştir (Taylor, 2007). “Yönetim” kelimesi de ilk kez Frederick Winslow Taylor tarafından yaygınlaştırılmıştır. Taylor’un 1911 yılında yayımladığı Principles of Scientific Management (Bilimsel Yönetimin İlkeleri) kitabı yöneticiler tarafından ilgi ile karşılanmıştır. Taylor, kitabında bir işi yapmanın en iyi yolunu bulmak için bilimsel yöntemlerden yararlanmanın gereğini vurgulamıştır (Robbins vd., 2013). O yıllarda yönetim ve üretim bir tutulduğu için çalışanların veriminin arttığı görülünce yönetime daha çok önem verilmiştir (Tortop vd., 2012). Gerçekten de örgüt kaynaklarının verimli kullanılarak üretim ve kârın artırılması, yönetim üzerine dikkatleri çekmiş ve en etkili yönetimi bulmak amacıyla araştırmalar yapılmaya başlanmıştır (Bursalıoğlu, 2010).
Yönetimin bilimsel bir alan hâline gelmesiyle işlerin yapılmasının yanında en az kaynakla en fazla verimin alınması da önemsenmiştir (Robbins vd., 2013). Yönetimin bilimsel olarak incelenmeye başlanmasıyla yönetim bilimi, gelişimini dünyadaki gelişmelerden etkilenerek sürdürmüştür. Fişek’e (2015) göre yönetim biliminin ilk zamanlarında verim ön planda tutulduğu için insana bir verim makinesi olarak bakılmaktaydı. Taylor, bir işi en iyi yapmanın yolunu araştırarak bilimsel yönetim ilkeleri ile verimlilikte ciddi artışlar sağlamıştı (Lunenburg ve Ornstein, 2013). Fakat 1929 yılında Amerika’da yaşanan ve tüm dünyada etkisini gösteren ekonomik kriz, Taylor’un ilkelerinin yetersizliğini ve yönetimde insana daha fazla önem verilmesi gerektiğini göstermiştir (Tortop vd., 2012).
Yönetimde ilk başlarda insanın ihmal edilmesi, daha sonra ise bunu telafi etmeye çalışırken örgütün ihmal edilmesi, örgüt ile insan arasında bir dengenin kurulmasını zorunlu hâle getirmiştir (Bursalıoğlu, 2010). Sadece örgütün veya sadece çalışanların ön plana çıkarılmasının yönetim açısından uygun olmayan sonuçlar doğurduğu görülmüş, bunun için örgüt ile insan arasında bir uzlaşma arayışına girilmiştir (Lunenburg ve Ornstein, 2013). Bu nedenle 2. Dünya Savaşı’na kadar yönetim, yeni kavramlarla birlikte insana önem vererek gelişimini sürdürmüştür. Yönetimdeki bu hümanist anlayış, daha sonra da varlığını devam ettirmiştir (Daft, 2010).
Birçok araştırmacı örgüt ile insan arasındaki iş birliğinin geliştirilmesinin hem örgüt hem de insan açısından iyi olacağını düşünmektedir. Bu yüzden araştırmacılar, çalışanların gönüllü olarak örgütün verimini artırmalarını sağlama yollarını araştırmışlardır (Lunenburg ve Ornstein, 2013). Bunun için yönetimin çalışanların motivasyonunu artıracak yollar bulması, yöneticilerin de buna uygun davranması gerekmiştir (Robbins ve Judge, 2013). Böylelikle örgüt ve insan arasındaki uyuşmazlıklar en aza indirilerek verimli örgütler ve tatmin olmuş çalışanlar hedeflenmiştir.
Yönetim çalışmaları devam ederken çevrenin de örgütler için önemli olduğu görülmüştür. Öyle ki örgütlerin varlıklarını devam ettirebilmek için sürekli olarak çevresini izlemesi gerektiği anlaşılmıştır (Keskin, Akgün ve Koçoğlu, 2016). Bu sebeple örgütün içinde bulunduğu çevre ve örgütün birbirleri ile olan etkileşimine önem verilmeye başlanmıştır (Tortop vd., 2012). Aslında her zaman önemli olan örgüt çevresinin, araştırmacıların dikkatini çekebilmesi için yönetim biliminin doğuşu üzerinden yıllar geçmesi gerekmiştir. Örneğin, Ford’un değiştirmeden yıllarca T Model araçlarını üretmesi ancak çevrenin bu araçları talep etmeye devam etmesiyle açıklanabilir.
Örgütlerin çevreyle etkileşimine dikkat edildiğinde çevresinden ham madde ve çeşitli kaynakları girdi olarak aldığı ve bunları işleyerek çevresine sunduğu çıktılarla birer sistem olarak ele alındığı görülmektedir (Morgan, 1998). Örgütler, çevreden aldığı kaynaklara bağımlılık gösterdiği için çevrenin talepleri örgütsel sonuçları da etkilemektedir (Keskin vd., 2016). Ayrıca yönetimin yaşanan büyük olaylardan da etkilenmesi (Aydın, 2014; Bursalıoğlu, 2010; Fişek, 2015; Tortop vd., 2012), yönetimin ne kadar karmaşık bir süreç olduğunu göstermektedir. Bu yüzden farklı durumlara ve farklı zamanlara göre farklı yönetim anlayışları ortaya çıkmıştır.
Yönetim ilk başlarda çok az değişkenle incelenmeye başlanmış fakat zamanla birçok faktörden etkilendiği anlaşılmıştır. Örgütler, ilk zamanlar kapalı sistemler olarak görüldüğü için yönetimin basit ilkelere dayandığı varsayılmıştır. Fakat örgütlerin örgüt içi ve örgüt dışı koşullardan etkilenen açık sistemler olduğunun kabul edilmesiyle yönetimin daha karmaşık bir hâl aldığı görülmektedir. Açık sistemler olarak görülen örgütlerin hem çevreye uyum sağlaması hem de bu uyumu devam ettirmesi gerekmiştir (Keskin vd., 2016). Ayrıca farklı örgütlerin koşullarının da farklı olması, yönetime durumsal yaklaşmayı gerekli kılmıştır (Robbins vd., 2013). Sözü edilen durumsallık yaklaşımına göre farklı koşullara uygun kararlar verilerek yönetimin daha başarılı olacağı savunulmaktadır (Daft, 2010).
Bilgi çağının yönetim üzerinde sanayi devriminin yaptığı etkiye benzer bir etkisi söz konusudur (Robbins vd., 2013). Daft’a (2010) göre sosyal ve ekonomik gelişmelerden etkilenen örgütlerin koşullara uyum sağlayabilmesi için “öğrenen örgütler” olması gerekmektedir. Kaya (2007), örgütlerin hem günün şartlarına uyum sağlayabilmesi hem de geleceğin belirsizliklerini göğüsleyebilmesi için Stratejik Yönetim yaklaşımına ihtiyaç duyulduğunu belirtmektedir. Teknoloji sayesinde küreselleşen dünyada örgütlerin rekabeti sağlayabilmeleri için kaliteye odaklanan ve sıfır hatayı amaçlayan Toplam Kalite Yönetimi de dünya genelinde popüler olmuştur (Tortop vd., 2012). Görüldüğü üzere dönemin ve insanların ihtiyaçlarına göre farklı yönetim anlayışları ortaya çıkmış ve benimsenmiştir.
Günümüzde ilk zamanlarına göre daha karmaşık bir hâle gelen yönetimin değişen şartlara uyum sağlamasının yanında insana verdiği önem de artmıştır. Yönetim, yüz yıl öncesinden oldukça farklı olarak düşünme, ilişki kurma ve bilgi paylaşma yeteneklerine önem vermektedir (Daft, 2010). Bugünün dünyasında teknoloji hem yönetimin yükünü hafifletmiş hem de rekabeti artırmıştır (Robbins vd., 2013). Dolayısıyla dünyadaki çok hızlı gelişmelere ayak uydurarak artık teknolojiye dayalı hâle gelen örgütlerin yönetilmesinin ilk başlardaki kadar kolay olmayacağı açıktır. Bu yüzden yönetim, her geçen gün insana verdiği önemi artırmakla birlikte değişen koşullara uyum sağlayan örgütlerin ihtiyaçlarına karşılık verebilecek yaklaşımlarla gelişimini sürdürmektedir.
Yönetim Kaynakları
Armstrong, M. (2016). Armstrong’s handbook of management and leadership for HR: Developing effective people skills for better leadership and management. London, Philadelphia, New Delhi: Kogan Page Publishers.
Aydın, M. (2014). Eğitim yönetimi. Ankara: Gazi Kitabevi.
Bursalıoğlu, Z. (2010). Eğitim yönetiminde teori ve uygulama. Ankara: Pegem Akademi.
Daft, R. L. (2010). Management. Mason, OH: South-Western Cengage Learning.
Fişek, K. (2015). Yönetim. Ankara: Kilit Yayınları.
Kaya, A. (2007). Yönetimde insan ilişkilerinin sırları. Konya: Eğitim Kitabevi Yayınları.
Keskin, H., Akgün, A. E. ve Koçoğlu, İ. (2016). Örgüt teorisi. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Lunenburg, F. C. ve Ornstein, A. C. (2013). Eğitim yönetimi (G. Arastaman, Çev. Ed.). Ankara: Nobel Yayınları.
Robbins, S. P. ve Judge, T. (2013). Örgütsel davranış (İ. Erdem, Çev.). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Robbins, S. P., Decenzo, D. A. ve Coulter, M. (2013). Yönetimin esasları (A. Öğüt, Çev. Ed.). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Saruhan, Ş. C. ve Yıldız, M. L. (2013). Çağdaş yönetim bilimi. Beta Basım Yayım Dağıtım.
Taylor, F. W. (2007). Bilimsel yönetimin ilkeleri (H. B. Akın, Çev.). Konya: Çizgi Kitabevi.
Tortop, N., İsbir, E. G., Aykaç, B., Yayman, H. ve Özer, M. A. (2012). Yönetim bilimi. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.